RUHUMUZUN KARANLIK KÖŞELERİNDEN
Beyaz mıyız ki hepimiz? Bembeyaz?
Hiç sanmıyorum. Asırlardır çeşitli dalların bilim adamlarının inceleyip de çözemediği gizemli biz. Gizemin derin köşelerinde bazen kendimizin bile kendimizi anlayamadığı ruhumuzun kuytuları. Kimi düşünürler insanlık tarihinden yola çıkıp yaşadığı güne kadar inceleyerek çözmeye çalışırken insanı; bazısı da kendi içine dönerek sürdürmüş bu keşif yolculuğunu. Senso kitabının güzel kadın kahramanı belki de en güzel yorumu yapmış bu konuda.
Gizemli biz; rengarenk çiçekleri içerdiği kadar derin koyu kızılları da barındıran ruhumuz. Ve bu kızılların en koyu köşesinde saklanmış derin bir siyah belki de hepimizde olan: Şiddete eğilim. Kim bilir milyonlarca yıl önce dünyada yeşeren ilk insanlık tohumuna hangi nedenle iliştirilivermişti bu koyu nokta. Belki de o ilk anda sadece kendini korumayı güçlendirmek için koymuştu insan ruhuna onu sanatçının eli. Ama sonradan yaptırım gücü mü keşfedildi şiddetin yoksa kendini mi büyüttü yabani bir çiçek misali insan ruhunda. Ama artık dönüşü yok, o yabani çiçek bahçemizin açan gülleri arasında.
Şiddetin çeşitli tanımları olabilir. Değişik bilim ve felsefe kitaplarında çok değişik açıklamaları.ve de kanunlarla sınırlandırılmaya çalışılan yıkıcılığı olabilir. Üstelik de çeşitleri de tanımlanıyor günümüzde. Artık sadece fiziksel can acıtması şiddet sayılmıyor. Bir bakışınız bile bazen şiddet adını alabiliyor. Bir yanıyla da böylesine kırılgan ve ürkek insan ruhu. Belki de aslında şiddet bu naifliği korumak adına besliyor kendini.
Ve aslında sorarsanız da korumaya çalışırken ruhunu; bir yandan da kırıp döküyor şiddet. Ve en büyük ceza ise bana göre ; uygulayan kişinin dimağında kalan derin pişmanlık; kendini sorgulama ve aynada şiddeti uygulayan insanla baş başa kalma. Ve aslında en büyük yalnızlığı yaşama o anda...
5.5. 2007
blogcu.com...MEZOPOTAMYA PRENSESİNDEN NOTLAR