HEP YALAN SÖYLEDİM SİZLERE

 HEP YALAN SÖYLEDİM SİZLERE



 

Salı 30 Ekim günü arabanın içinde dağ yolundan hem gitmeye çalışır hem de ağlarken; yıllarca sizlere ne kadar çok yalan söylediğimi düşünüyordum. Sadece sizlere değil; kendime, sevdiklerime ve aileme… Ve bunu da hep kuyruğu dik tutmak adına yaptım. Sanki ben hep mutluydum, sanki hiç derdim yoktu; sanki hiç kırılıp dökülmezdim…
Hani alın elinize bir çekiç bir çivi oyun yüreğimi, bana bir şey olmaz der gibi. Hep gülümsedim kahkahalar attım; yaşamın renklerinden hüznü bile bağrıma bastım.
Ama bir dakika sanki arada bir sizlere yanıp yıkıldığımı da anlattım.
Ama yine de özellikle kendi hayatımı bir çiçek bahçesi, kendimi de incinmezler kraliçesi gibi anlattım.
İşte o dağ yolunda, ölümden kurtulmuş giderken gelen telefonlara her zaman ki gibi ‘iyiyim’ diyecekken birden çıktı sözcükler dilimden ‘ hayır iyi değilim işte; biraz kendime geleyim’
 
Olay basitti aslında; yağmur vardı arabam şu satamadığım Şahin, kaydı tam uçuruma düşecekken terse kırmayı akıl edip yamaca tosladım; çamura saplandım…..
Elimde telefon hiçbir yeri çekmiyor; sabahın sekizi ıssız dağ başı ve ben üstümde beyaz kadife etek ceket; hırsız mı gelir uğursuz mu; yoksa yaban domuzu mu?
Derken aşağıdan bir araba; gerilim filmi gibi inanın; içindeki kimdir nedir; derken bir araba , bir araba daha ve sağ olsunlar arabam kurtarıldı ve yola devam ama frenleri bilemiyorum…
İşte yazının başına böyle geldik. Şu gözyaşları içinde araba kullandığım ana.
İşte o anda düşündüm ve anladım ki ben hep yalan söylemişim; hep iyiyim demişim; kırılmaz dökülmez gibiymişim.
Yalan ya; çok zor günlerim oldu; çok kırılıp dökülüyorum hele ki sevdiklerime; çok parasız günlerim oldu;   başımı yastığa gömüp bütün gece ağlayıp da ertesi gün kahkahalar attığım çok oldu….ama niye kuyruğu dik tutmak adına….
Ve o yolda anladım ki kuyruğu dik tutmak bu değil; korktuysan korktuğunu söyleyeceksin; kırıldıysan kırıldığını; sevdiysen sevdiğini. Kuyruğu dik tutmak ; aldırmıyorum beni incitemezsiniz havaları   değil; aldırırım ama;  olmalı aslında…..
İnciniyorum yapmayın diyorum şimdi; kaya gibi duruyorsam ille de dayanıklılığımı test etmeyin; cam gibi davranın bana….kaldı ki kocaman kayaları da sürekli küçük su damlaları yıpratır.
Ve o sabah arabanın içinde ağlarken anladım ki ben hep idare etmişim; arabamı bile idare etmişim bulduğum çeşitli arabalar beğenilmedi diye; arabamı, dostlarımı, evliliklerimi, iş ortamımı…..ama neden
Ben mümkün olduğunca haddimi bilmeye çalışırken; kimsenin özeline girmemeye çalışırken bu aymazlık nedir insanlarda ki?
Ve ben neden incindiğimi, kırıldığımı zor günler yaşadığımı söylemem ki?
Aslında bu da kaplumbağa olmanın başka bir çeşidi değil mi?
Kırılsam da belli etmemek aslında kendimi ortaya koymaktan kaçmak değil mi; hep idare i maslahata vurmak; kendini de idare ettirmek değil mi?
Ve bugün diyorum ki yok artık idare i maslahat; ölüyordum…
Ve ölünce de kaybeden bir ben olurdum bir de çocuğum…
Ben bu arabayı da değiştireceğim bu kafayı da…
 
Ben de korkuyorum yalnız kalmaktan; ben de inciniyorum kaba davranılmaktan; benim de korkularım var yaşlanmaya ve hayata dair; ben de para sıkıntısı çekiyorum bazen ,,,,ben de ….. ben de… hep de iyi değilim işte…
Oğlumun yuvası beş yaşında paramparça oldu diye yıllardır hala ince bir hüzün çöküyorsa içime; kalan boşluk hala duruyorsa yerinde;  yaklaşık 8 yıl tek başıma mücadele verdikten sonra bin bir umutla yaptığım ikinci evlilik çok kısa bir sürede bitti ise ve aynı dönemde canım babam akciğer tümöründen ameliyat olup anneme stentler takıldı ise…..nasıl hiç üzülmediğim hiç yıpranmadığım düşünülür ki…..İlla çıkıp da bağırmak mı lazım bunlaaaaar beniiiiii   yıpratıyor diye……Ama suç ben de bağırmadım; bağırmamayı da güçlülük onur saydımmmmmm.
Ama yok artık bağırıyorum işte: Ben de insanım inciniyoruuuummmm.
 
Ve diyorum ki o 30 Ekim’den sonra gönül kapılarım, bahçelerim balkonlarım, evimin salonları, sofralarım yine herkese ayrımsız sonuna dek açık; kim ve ne olduğunuz önemli değil amma; önemli o açık kapılara değer vermeniz; ve şartım beni incitmemeniz….
Gönül kapım açık diye kırılmaz değil; bahçelerim sizin diye dallarım bükülmez değil.
Ve unutmayınız o açılan kapılar, sofralar; gönül odaları benimdir sizin değil…
Sizin olması için çaba ister; emek ister, sevgi ister….yoktur başka koşulu kim olduğunuz önemli değil…
Dedim ya ben de incinirim; ağlarım amma küsmem……amma söylerim olmazsa da arkamı dönüp artıkın giderimmmm
Yine de güçlüyüm çünkü güç tüm bunlara kırılıp döküldüğünü kabul edip yine de gönlünü açabilmektir; korkarak da olsa yalnız kalabilirken bile çevrene dostlarını dizmektir, ihtiyaçtan değil de istemekten sevebilmektir, sevmekten ötürü sevdiğini yanında istemektir.
 
Yine de yoluna gidebilmektir;  yine de doğan güneşi görünce yaşadığını hissedebilmektir
Tıpkı o kazadan sonra elimin ayağımın titremesi gerekirken; ağlayarak da olsa o arabaya binip de köye kadar  tek başına gelebilmektir…
Kuyruğun dikliği de bu son cümlededir…
 
 Not: BOŞLUK için bakınız  www.yoncaayas.com    eski ama yayınlanmamış yazılar.
 Not  2: Bu cumartesi 3 Kasım ve benim doğum günüm; bu yazı da buna denk geldi; ORMANA tepelerinde ise bir parti  akla geldi...
 




Eklenme Tarihi : 1 Kasım 2007
Okunma : 1397
Toplam Puan : 9  KİŞİSEL BAŞARI
 

Yorumlar
Aranan kriterlere Uygun kayıt bulunamadı
Yeni Yorum
(*) İsim :
(*) E-Posta :
(*) Konu :
Yorum
Güvenlik Kodu :
Resimde gördüğünüz güvenlik kodunu giriniz (5 hane)
CAPTCHA Image